16 Ekim 2013 Çarşamba

Antalya - İzmir Bisiklet Turu


ANTALYA - Kemer,Kumluca,Finike,Demre,Kaş,Kalkan,Fethiye,Dalaman,Köyceğiz,Marmaris,
Datça,Bodrum,Didim,Söke ve  İZMİR (I.Tur 5.6.2013)

Yeni yerler görmek, gitmek isteyip de gidemediğim, gitmenin hem ucuz hemde eğlenceli bir şekilde olacağını düşündüğüm aklımda gelen iki şey vardı ya sırt çantasını alıp otostop çekerek yaptığım bir tur olacaktı bu ya da bisiklete atlayıp özgürce istediğim yere istediğim zaman kendim gidecektim. Doğrusu ikincisi daha cazip geldi.Kısacası nasıl geliştiğini anlatayım tur yapmak isteyen arkadaşların kafasındaki soru işaretlerine biraz da olsa bu yazı da cevap bulabilsinler. 
Finallerimin başlamasına iki hafta kalmıştı ve ben o zamandan yazın ne yapabilirim diye düşünmeye başlamıştım.Doğrusu okul bittikten sonra memlekete gidesim hiç yoktu çünkü hep aynı şeyler yapılıyordu yazın, bunun düşüncesi bile rahatsız ediyordu beni artık farklı bir şeyler yapmalıydım ve kafamda seçenekler ve soru işaretleri vardı..Bir gün tesadüfen blog sayfasında dolaşırken Fethiye'den Antalya'ya bisikletle kısa bir tur yapan kişinin yazısını okudum..Bu yazı beni etkilemişti kararımı bisikletten yana kullanıp artık yazın ne yapacağımı karar vermiştim. Ama kafamda bir o kadar da soru işareti vardı.Nasıl gideceğim, nerede kalacağım, ne kadar para lazım olur, neler almam gerekecek, yolda başıma bir şey gelirse gibisinden onlarca soru..Öncelikle bu turu yapmış kişilerin paylaştığı yazılar, resimler  artık ne bulabiliyorsam okuyup kafamdaki soru işaretlerini gidermeye çalıştım.Mail ve sosyal ağlardan iletişime geçmeye çalıştım daha önce böyle bir tur yaptıklarından tecrübelerinden yararlanabilirim diye düşündüm.Tur öncesindeki hazırlık süreci,yollar hakkında ki tavsiyeleri, gidilebilecek güzel yerler hakkında ki gibi konulardan düşüncelerini almak istiyordum.Bir kaç kişiyle irtibata geçip fikir alışverişinde bulabildim.
   Artık yapmam gereken öncelikle iyi bir bisiklet almaktı bunun içinde forum sitelerinde saatlerce, günlerce dolaşıp durdum.Sürekli bisikletler arasında kıyaslama yaptım.Bisiklet terimlerini bisikletin parçalarını öğrendim.O sırada Antalya'ya bağlı olan Olimpos tatil beldesine gittim tur düşüncesi kafamda iken orada bisiklet kiraladık küçük tur yapmak için uzun zaman sonra da bisikletle de binmiştim.Turumuza başladık daha bir bile saat dolmadan bile iki kere zincir koptu.Bu durum beni çok korkuttu çünkü kopan zincir nasıl tamir edilirdi? O güne kadar kafamda hep en kötü senaryoyu kurmuştum.teker patlarsa,ıssız bir yerde kalırsam,jantım yamulur ya da kırılırsa diye en olmadık şeyleri düşünerek hazırlık yapmıştım ama hepsi teoride ve düşüncedeydi o bisiklete binince o zamana kadar düşünmediğim olmuştu..ya bu tur da başıma gelseydi? Muhakkak turdan bir iki hafta önce günlük belli mesafe alın ve mümkünse bir iki günlüğüne de olsa bir yere gidip çadır kurun. Ortamı anlamak ve yaşamak adına.Hem tur öncesi eksiklerinizi görürsünüz hemde güzel bir hazırlık olur.
     İyi bir bisiklet almak ve ihtiyaçlarıma cevap verecek kalite de bir bisiklet aramaya başladım bunun yanında ve bütçeme de uygun olmalıydı. Salcano Astro bir bisiklet aldım.Doğrusu alırken çokta istediğim bir bisiklet değildi ama bütçeme en uygunu oydu ve başlangıç için de standartların üstünde olduğunu söyleyebilirim.Zaman geçirdikçe de çok sevdim bisikletimi, o kadar yer gezince onunla insan bağlanıyor..Bisikletten sonra geriye çadır,tulum,heybe,bagaj, ışıklandırma,kask,eldiven vb. gibi malzemeler kalıyordu.Bunlarda bir bisiklet parasına eşitti neredeyse.Malzemeleri almak için de bir aya yakın bir süre çalıştım.Artık bisikleti ve malzemeleri aldıktan sonra geriye sadece tura başlamak kalıyordu.Finallerim bitmişti Bütlere de girmiştim artık bir engel de yoktu.Bütün hazırlarımı yaptım ve ayın 6'sın da sabah 7 gibi yola çıkmayı planlıyordum ama o kadar sabırsızdım ki  bir gün önce yani 5'inde saat 17:40 yola koyuldum..

İlk Durağım Kemer





Tünelden geçerken inanılmaz bir ses vardı araba sesleriyle birleşince de berbat derecede rahatsız edici bir gürültü ortaya çıkıyordu..Bisikletle araba yolundan gitmek çok tehlikeydi tünelin içinde güvenlik şeridi olmadığından tünel boyunca küçük kaldırımdan gittim.Yüküm ağırdı ilk rampada farkettim sanırım biraz fazla eşya almışım.Kemeri dolaşmaya başladım sanki farklı bir ülkedeymişim gibi hissettim.Parkın birinde yemek molası vermek için durdum.Hava kararmaya başlamıştı ve ben konaklamak için kumlucaya doğru yola çıktım.
      Kısa bir süre sonra Çamyuva'ya vardım ardından Tekirova'ya..




            Hava kararmıştı..ilk günüm hatta daha ilk saatlerimdi turdaki ve ben geceye kaldım.. gece sürüşü.. tekirova'nın çıkısından kumluca'ya kadar uzun bir rampa vardı ve zifiri kararlıktı..yollar virajlıydı.. ışıklandırma ekipmanları mı takıp yola devam ettim.Yollar sakindi pek araba geçmiyordu.Şehir merkezleri dışında yollarda ışıklandırma mevcut değildi bende bisiklet lambasını kullandım önümü görmek için oda ancak birkaç metre ilerisi gösteriyordu. Rampanın çoğunu yürüyerek çıkmak zorunda kaldım..Saat 2'ye geliyordu ve artık rampalar bitmişti.Önümde uzun bir iniş vardı Kumlucaya varmak için ama gece iniş tehlikeliydi ve ben çok yorgundum. Tepede Jandarma kontrol noktası olduğunu öğrendim ve oraya giderken yakınlarının güvenli olabileceğini düşündüm yolda çadırımı oraya kurmaya karar vermiştim ama buna gerek kalmadı oraya varmadan önce benzincinin olduğunu gördüm ve gidip köşeye çadırımı kurabilir miyim diye sorduğumda evet yanıtı aldıktan sonra on beş dakikada çadırımı kurup uyumaya geçmiştim bile..
    
           Sabah..saat 7 gibi kalktım,çadırı topladım çayımı içtim ve yola koyuldum..Önümde uzunca bir iniş vardı ve bunun tadını çıkardım:)


    













 Kumluca'da dikkatimi çeken sağda ki  müze(yanlış hatırlamıyorsam) ve aynı zamanda restorant tarzı kuleydi ve ilçenin Sokrates Ödülü'nü almış olması..Kumluca'da seracılık çok yaygın.Şehrin merkezinde biraz dinleyip yoluma devam ettim Finikeyle arası yaklaşık otuz km'di iki merkez arası düz ve engesizdi.Yola çıkarken sahil turu diye çıkmıştım ama Kumluca'ya kadar sadece dağ görmüştüm..Kumlucadan Finikeye deniz kenarından gittim bu nedenle mutlu ve güzel bir otuz km oldu.



 


 Finike; Sessiz, sakin,küçük ve çok güzel bir yer.Liman'ı sahili ve merkezdeki düzenlilik insanı cezbediyor doğrusu.iki şey dikkatimi çekti biri yol üstünde gördüğüm bir köşesi uçuruma bakan merdivenler,insanlar nasıl çıkıyor oradan merak ediyorum ve diğeri ise kadınlar plajı..bu plajda erkeklerde yüzüyordu resimde çektim ama görünmüyorlar sanırım.
   
                 Demre'ye doğru sahilden devam ettim girinti çıkıntı çok fazlaydı bu nedenle yol da uzuyordu. iki saat sonra öğlen 2 gibi demre'ye girmiştim.öğle yemeği için marketten meyve suyu,birkaç domates ve salatayla beraber bir tane de ekmek aldım yanımdaki saklama kapının içinde getirdiğim kaşar ve zeytinle öğle yemeğinide yedikten sonra yola koyuldum Kaş'a doğru.. 







      
    Yukarı çıktıkça manzarada güzelleşiyordu.sağdan ikinci fotoğrafı büyütürseniz eğer onlarca tur otobüslerini de görürsünüz.inanılmaz bir ilgi var Demre'ye yılda bir milyon turist ziyaret ediyormuş ve Demrede bir çok turistlik yer var aklıma gelen Noel Baba klisesi , Kaya Mezarlıkları ve Adalar..










            Kara kara o rampayı nasıl çıkacağımı düşünürken bir kaç km gitmiştim daha ve o sırada solumdan ağır ağır bir traktör geçiyordu dönüp baktığımda içinde ki adam selam verdi bende verdim..Sonra içimden keşke durup beni alıp şu rampayı çıkarsa diye geçiriyorken iki yüz metre ilerde durdu ve yanına gittiğimde rampayı çıkarmayı teklif etti hiç düşünmeden kabul ettim teklifini kendisi çiftçi olduğundan saman almak için başka köye gidiyormuş ve bu rampayı bildiğinden zorlanacağımı düşünmüş.bu güzel abinin adıda Bayramdı. Yarım saat gitmemize rağmen bitmedi o rampa(lar) Bayram abi saman almak için köye saptığında bende indim artık zorlu kısımı geçmiştim.Yolda gelirken küçük bir kaza geçirmiştim pedalımın birinin uç kısmı kırılmış ve keskin hale gelmişti. Ne şanssızlık ki traktörün arkasından bisikleti indirirken Bayram abinin bacağında bir kaç yerden çizilmişti..







       Kaş'a kadar inişli çıkışlı yollardan devam ettim ve akşama doğru beş buçuk gibi Kaş'a vardım. Kumlucada da olduğu gibi uzun bir iniş yaptım.Kaş'ın karşısında yunan adaları vardı buda manzarayı eşsiz kılıyordu.Etkileyeci bir manzarası var..Kaş gelişmiş ve cazibe merkezi konumda. Ama Türkiye'nin sorunu burada da kendini gösteriyordu olmadık yere ev, otel yapmaları..özellikle Kaş'ın yarım ada şeklinde devam eden kısmına o yeşillerin arasında villalar çok sırıtıyor ve kötü bir görüntü veriyordu.





     Geceyi Kalkanda geçirmeye karar verdim ve yoluma devam ettim Kaş-Kalkan arası 30 km ama bu yolların tamamı neredeyse rampalıydı.Yolda bir köpeğin Kaş'tan Kalkana  Doğru gittiğini gördüm bu çok ilginçti karayollarında ıssız bir yerde köpeği görünce insan şaşırıyor.Bunun yanında çok meşhur bir plajıda gördüm yol üstünde ismini hatırlayamadım ama karayolunun çok aşağısında kalıyor çevresi falezlerle kaplı bu plajın.Biraz durup dinlenirken yanıma bir Alman turist geldi Kaş'ta kaldığını ve günübirlik kısa turlar yaptığını anllattı ardından vedalaşıp tekrar yola koyuldum.

Kaştan Kalkana giden köpek







Kalkanda geceyi yine bir benzincide çadır kurarak geçirdim. çadır geniş olduğundan geceleri bisikleti de içeri alıp kilitliyorum. Yatmadan önce marketten aldığım Su ekmek M.suyu şeker kraker vb şeyler..





Sabah..Erken saatte kalkıp çadırı toplayıp bisikleti yükledim..Canımı sıkan tek şey güne Kalkanın çıkışındaki o uzun rampa.İki gün de benzinlikte kalmamın nedeni plaja göre güvenli,tuvalet ve suya ulaşımın kolay olması ve marketin olması cazip kılıyor.




Fethiyeye doğru pedallamaya başlamışken güneşin 
sabah dağın arkasında ki yükselişini çekmemek olmazdı.Yolumun üzerinde Kınıklıda Xanthos Örenyerine uğradım gerçekten de güzel büyüleyici bir yerdi Unesco tarafından da koruma altına alınmış.Bu tura çıkarken amaçlarımdan biri de tarihi yerleri ziyaret etmekti.Xanthos'la buna başlamış oldum..



 

                                                                                                           


 

         
                                                           




                                                                                                               


                                                                   
       
   




                                                                   










                                             




































      Kınıktan sonra Fethiyeye doğru yola koyuldum yine dağların arasından inişli çıkışlı yoluma devam ettim yolda bir kaç tane tura çıkmış bisikletçiyle karşılaştım ve hepside tersi iskimatimde gittiği için durup konuşma fırsatım olmadı uzaktan selamlaşıp yola devam ettim.



Emin abi

     







           Eşen yakınlarında, yol kenarında duran bir çiftçi abim beni turist sanarak hello diyerek selam verdi bende  kafa sallayıp ve el kaldırarak selam verdim yoluma devam edecekken ısrarla el kol hareketi ve ses tonuyla beni yanına çağırdı.Yanına gittiğimde İngilizce nereli olduğumu ismimi sordu.Türkçe cevap verdim şaşırdı.Türkçe mi biliyorsun diye sordu hala yabancı olduğumu sanarak.Daha sonra turist olmadğımı öğrenince şaşırdı ardından başladık muhabbette nereden gelip nereye gittiğimi neden böyle bir şey yaptığımı ve buna benzer sorular sordu bende çiftçi olduğunu öğrenince yaptığı işle ilgili sorular sormaya başladım..Tekrardan anladım ki bu ülkede ne çiftçisi ne işçisi ne de memuru hayatından memnun..böylesine güzel bir yerde yaşadığı için çok şanslı olduğunu söyledim. ama o daha dibindeki yirmi otuz km ilerisinde ki beldelere maddi durumdan dolayı gidemediğinden yakındı.Oradan ayrılırken anı olarak fotoğrafını çekip yoluma devam ettim.



Enes ve Aynur


Çeşmede su içmek için durduğumda ailesiyle beraber su doldurmaya gelen iki kardeş   Enes ve Aynur.
Bu iki kardeş kavga ederken Fotoğrafınızı çekeyim mi dediğim anda kavgayı bırakıp birbirlerine sarılması görülmeye değerdi.










Uğurludan sola sapıp Fethiye'ye doğru yol almaya başladım.Çok az kalmıştı Uğurlunun çıkışı düz gibi görünmesine rağmen hafif bir eğim vardı yukarı doğru üstüne de şiddetli esen ters rüzgarla saatte 15 km hıza bile ulaşamıyordum çoğu zaman inip yürüdüğüm dahi oluyordu..Derken uzunca bir inişle karşılaştım normal şartlarda o inişte elli altmış km hızla inebilirdi ama rüzgar öylesine şiddetli esiyordu ki pedala basmadığım anda bisiklet o eğime rağmen duruyordu.yani yokuş aşağıya inerken bile pedallamak tam bir hayal kırıklığıydı.


Fethiye'ye daha önce geldiğimden dolayı şehir merkezinde zorluk çekmedim tanıdığımın yanına gittim önce güzel bir duş ardından yemek ve uzun bir uykudan sonra ertesi gün dinç bir şekilde kalktıktan sonra Fethiye'deki tarihi yerlere gitmeye karar verdim.İlk önce Fethiye Arkeoloji Müzesine gittim oradan kendime Müze Kart aldım ve içeriyi gezdikten sonra bir kaç yüz metre ilerisinde olan Kaya Mezarlarına gittim orada bir kaç yabancı turistlere de tanışıp yarım İngilizce ve biraz el kol hareketiyle konuşup hatıra fotoğrafı çekildik..




























Kaya Mezarları




                           








Tepeden Fethiye Manzarası
























      Ardından Fethiye Kalesi ve Kayaköyüne doğru yola çıktım.yaklaşık on km uzaklıkta ki bu köyün yarısından fazlası rampaydı.O sıcakta o yol gerçekten çok zorlamıştı.bütün yükümü evde bırakmama rağmen çıkmakta zorlandığım bir yerdi yüklü olsaydım sanırım gidemezdim oraya.kayaköydeki bütün evler ismindende anlaşılacağı üzere hepsi taştan. evlerin sayısı yanılmıyorsam 300 ile 500 arasında değişiyordu ve bu evler dağın yamacına yapılmışlardı. birbirlerinin önünü geçmeyen bu evler aynı zamanda birbirlerinin de  manzarasını bozmuyordu. bunun yanında kayaköyün yedi sekiz km ilerisinde de Af Kulesi ve Gemiler Adası vardı.




























Yukarı Kilise (tadilatta olduğu için uzaktan çekebildim)





















Kayaköyü gezdikten sonra Gemiler Adası ve Af Kulesine doğru yola çıktım ama ilerde ikisinin yolu ayrılıyordu ve birbirlerine ters iskimatte kalıyorlardı.o nedenle hangisinin daha yakın olduğunu sordum orda yaşayan yerliye.Af kulesinin bir yada iki km daha kısa olduğunu yollarında biraz kumlu ve az rampalı olduğunu söyledi.bende bu sözlerin üstüne önce Af Kulesine ardından da Gemiler Adasına gitmeye karar verdim.
  
        Önce Kumlu yola girdim bir, bir buçuk  km sonra yol taş ve kumlu yola dönüştü.. ardından yol artık bisikletle gidilemeyecek durumda olduğu için indim ve yürümeye başladım.. Tırmanışa geçtim eğim gittikçe yükseliyor ve yönümü bulmak içinse yerdeki küçük boyanmış taşlara bakıyordum arada bir yolumu kaybettiğimde oldu.fotoğrafta da göreceksiniz bırakın bisikletle oraya gitmek insan normalde bile zor çıkar o tepeye.ben biraz daha dayan, biraz daha dayan geldim az kaldı dedikçe zaman geçti çok yorulmuştum suyum kalmamıştı ve yol diye bir şey yoktu..acıkmaya da başlamıştım başımında dönüyordu.İnadıma yenik düştüm.Mantıklı olan yolun olmadığını gördüğümde hiç girmemekti çünkü bisiklet vardı yanımda ve taşımak durumundaydım ama doğrusu egom vardı antalya'dan buraya kadar geldiysem buraya da çıkarım diye..hatamı kabul etmem zor oldu bununla da yüzleştim.Mantığımla hareket etmememin cezasını yine ben ödedim çok az kalmışken geri döndüm çünkü artık hiç ama hiç dayanacak gücüm kalmamıştı.Bisikleti elinizde taşıyarak dağa çıkarmak pek akıllıca değildi..bir ara jandarmayı arayıp beni buradan kurtarmasını bile düşündüm o kadar zor duruma düşmüştüm ama biraz oturup dinlenip sakinliğimi koruduktan sonra inişe geçtim.neyse ki az bir hasarla o gün geri döndüm eve ve yola çıkma gayeme de farketmeden ulaşmış oldum..Hatalardan ders çıkarabilmek ve bunlarla yüzleşebilmek o günkü davranışım daha sonra ki günlerde bir şeyleri farketmemi sağladı.










Fethiye'den öğlen on iki gibi Dalaman doğru yola çıktım..
Kırk beş, elli dakika sonra uzun bir rampa çıktı karşıma bu rampayı diğerlerinden ayıran bir özellik vardı.Rampa başında kenara park etmiş bir karavan gördüm.sağda olduğundan solundan geçip gidiyorken tam o sırada direksiyonda oturan adam kafasını camdan dışarı çıkarıp..Cigara..diye bir şey söyledi ama duymamış gibi yola devam ettim.içimden bende sigara olabileceğini düşünmüş ve benden istediğini düşündüm. on,on beş dk sonra rampa eğimi yüksek olduğundan fazla ilerleyemedim.Rampayı çıkarken Kask aynasından karavanın yaklaştığını gördüm ve tam yanıma geldiği sırada hızını benimkiyle aynı hıza getirdi.Karavan bu sefer solumda kalmıştı o sırada arabanın sağ koltuğunda bir kadın gördüm elinde esrarı yakmış ve bana da uzattı içer misin diye? gülüp teşekkür ettim ve geri çevirdim. Rampa çıkarken biri karavanla yanınıza yanaşıp ve esrar içmeniz için teklif ediyor ve bu bir kadın  gerçekten de yaşadığım enteresan olaylardan biri buydu:)

Bahsi geçen rampa
Dalaman'a yaklaştım..Önümde sadece bir tünel vardı ama bisiklet girişine yasaktı o nedenle dağın etrafından dolanmam gerekiyordu. ama bende ne o dağın etrafından dolanacak güç ne de zaman vardı. Kemer'e giderken yaptığım gibi indim ve tünelin küçük kaldırımından devam ettim.Diğer tarafta gişe olduğundan(ücretli tünel) güvenlikte vardı.Yasak olduğunu ama bu seferlik görmemezlikten geleceğini söyledi ve ardından uzun bir inişin tadını çıkardım Dalaman'a varmıştım.






Dalamanda merkeze gitmek için içeriye doğru üç, dört km daha pedalladım.
Ardından markete gidip yiyecek ve içecek  aldıktan sonra parka gidip biraz dinlenip 
 ve yemeğimi yedim.Dalamanda Mopak ve Açık Cezaevininde olduğunu gördüm.
Rampalar beni baya yormuştu ve havada kararmaya başlamıştı Köycegize gidip orada kalmaya karar verdim Dalaman Köyceğiz arası yaklaşık otuz km havanın kararmasına da iki, üç saat vardı ve ben baya yorulmuştum..arada ufak tefek rampalar dışında zorlayan bişey çıkmadı..
Köyceğizin girişinde  kampüs ev yemekleri adında bir yere  girdim karnımı güzelce doyurdum ardından kalacak yer aramaya başladım. Yine benzinliğe gittim orda ki çalışan on iki yada ikiden sonra benzinliği kapatıp gittiğini o nedenle izin veremeceğini söyledi.doğrusu moralim bozuldu bu cevap üstüne. diğer benzinlikte çıkışta kalıyordu ve uzaktı yol üstünde karakola uğrayıp nerede güvenli çadır kurabileceğimi sorduğumda beni sahildeki  parka yönlendirdiler.biraz gürültüydü ama o yorgunlukta hemen uyumuşum.Köyceğiz çok güzel çok hoşuma giden bir yer oldu.Finikeyle beraber ikisinin de ortak özelliği sessiz sakin ve tam bir sahil kasabası olmasıydı
Sabah.. yine klasik çadırı topla bisiklete yükle derken değişiklik yaptım kahvaltıyı ordaki börekçidede kıymalı börek yedim ve pişman oldum..Zeytin ve Kaşar en iyisi :) meyve suyunu da unutmamak lazım.

Esentepe camisinde kuran kursuna giden küçük çocuklar

Köyceğizden çıktıktan sonra Esentepe kadar çok rahat bi şekilde gittim.İlerde yol çalışması vardı ve bu nedenle trafik tek şeride düşürülmüştü.Yol kenarında ki az da olsa mevcut olan güvenlik şeridinden giden bisikletçi için bu kabustu ama ben diğer tarafa kapattıkları kısma geçtim.uzunca bir süre koca yolda tek başıma ilerledim.Yollarda yeni asfaltlandığından keyfime diyecek yoktu:)


  Marmaris yol ayrımına gelmiştim önümde yalnızca otuz km kalmıştı ama çıkmam gereken en az 20 km yakın bir tırmanış da vardı.Tırmanışların çoğunu artık ya maksimum 10 km hızla çıkıyordum ya da yürüyerek.Genelde yürüyordum ve bisikletle rampa çıkış hızım ise ortalama 7-8 km arasında oluyordu.Bu rampaların inişleri de aksine saatte altmış ile yetmiş km hızı bulabiliyordu.Bir ya da iki kere böylesine hız yaptım.İnişlerde tavsiyem kesinlike virajlı inişlerde , mıcırlı yollarda, ya da mıcırlara zift dökülmüş yollarda yapmayın.Buralarda inişler gerçekten de tehlikeli.Özellikle mıcırlı yollarda gözlük kullanmayı unutmayın çünkü önünüzde ki araçtan yüzünüzü taşın gelmesi büyük olasılık Datça'da böyle bir olay başıma gelmişti  gözlük sayesinde kurtuldum.Bir de çok terleyince sinekler yüzünüze ve gözünüze inanılmaz bir akın gerçekleştiriyor bunun nedenini de anlayamadım ama gözlük burada da işe yarıyor..


                     






Marmaris'e inişte çıkışı gibi uzundu..tek pedal atmadan beş km'ye yakın bir iniş oldu.Merkeze geldiğimde ilk önce Marmaris Kalesine gittim ama burasının tadilatta olduğunu ve kapalı olduğunu öğrendim.Ardından yemek için bir park aradım ama nafile bırakın büyük parkı mahalle arasında ki  o küçük parklardan bile bulmak neredeyse imkansızdı Marmariste ya da ben bilmediğimden öyleydi en sonunda gölge bir yer buldum ve bir şeyler yedikten sonra yola koyulacakken karşımda Türkan Saylan parkını gördüm:) Sahil turu yapmaya başladım biraz büyük olan halk plajı ve devamında tek şezlongun  bile neredeyse zor sığalabileceği ince ve uzun bir  plaj vardı. plajın arkasındaki yürüyüş bandı da oldukça dardı.Bunaltıcı bir havası vardı.Tatil yapmaktan çok insanı strese sokan bir durumundaydı.Trafiği de kötüydü her yerde araba, korna sesleri..Kalacak yer aradım akla en yatkın halk plajı geldi hava daha aydınlık olduğundan gidip denize girip biraz serinleyip ve dinlenmeyi düşündüm gece de çadırımı kurup yatarım diye hayal kurarken.Güvenlik geldi ve plaja bisikletle giremeyeceğimi söyledi.Plaj büyük ve tenha olmasına rağmen izin vermedi bisikletimi yere yatırmayı böylelikle fazla da göze gelmeyeceğini düşünüp teklif ettim ama buna da izin vermedi.İşin ilginç tarafı plajda dört, beş tane en az benim bisikletim kadar yer kaplayan çocuk arabası mevcuttu.Gece burada çadır kuramayacağımı söyledi o kadar yol gelmiştim bir çok yerde kaldım ama ilk defa halk plajında çadırın kurulmasının yasak olduğuna şahit oldum gerçekten de garipti.Ardından bir kaç benzinliğe de uğradım ama onlardan da sonuç çıkmadı geceyi Marmariste geçirme planlarım bozulmuştu ya geceliğine seksen ile yüz TL arasında değişen bir otelde kalacaktım ya da Datça'ya planlandığından bir gün erken gidecektim.. 
        Marmaris - Datça arasında hiç gün yüzü görmedim İn-Çık bunu yüzlerce kez yaptım.
Datçaya vardığımda hava kararmıştı.Hemen kalmak için orda ki Campinge gittim benden geceliği otuz TL istedi sadece çadır kurmak için otuz TL soygunculuktu resmen Datça sahilinde pek de uygun yer yoktu çadır kurmak için hemen aklıma Datça'daki Leman Bisiklet Klübü'nün Kamp Alanı geldi(LBK) sosyal ağlardan takip de ediyordum zaten bu klübü.Ama bunun merkezde değil Datçaya  on, on beş km uzaklıktaki Mesudiye'de olduğunu öğrendim gece olmuştu ve artık oraya gidecek ne zamanım ne de gücüm vardı. Datça'nın girişinde ki petrole gittim ve çadır için izin aldıktan sonra hemen çadırımı kurup uyumak istiyorum. eşyaları bisikletten indirdim çadırı kurmaya başladım ve tam o sırada çadırın çubuklarından bir tanesi kırıldı..Bantladım ama nafile tutmuyordu ve çadırı kurmakta imkansızdı..Matı serip uyumak içinde pek ortam müsait değildi rüzgarlı bir hava vardı.Oradaki benzinlikte çalışana sordum mesudiyeye nasıl gidebileceiğimi ve yolun nasıl olduğunu.Rampalı ve gece gitmemi tavsiye etmedi.O sırada o yöne doğru giden bir arkadaşı geldi ve beni de oraya kadar götürebileceğini söyledi.Rampalı yolların hepsini  aştıktan sonra iniş kısmında ayrıldık ve sadece önümde bol virajlı ve dik inişler vardı.Yine istemeden gece sürüşüne kalmıştım ve bu sefer inişteydim.yetersiz ışıkla inmeye başladım her yer alabildiğine karanlıktı.iniş ve kampı bulmam bir saati buldu. Sonunda varmıştım ama bu sefer de Kampta kimse yoktu. Ayda bir ya da iki kere toplanılan bir yermiş.Ama yinede oradaki Kamp sahibi beni misafir etti ve kısa bir muhabbet sonra uyudum. Sabah ise güzel bir duş kahvaltı ettikten sonra yoluma devam ettim. Sabah o yolu gördükten sonra gerçekten de bir şey olmadığı için gece çok sanşlı saymıştım kendimi.

O iniş.. yolların ne kadar da virajlı olduğunu görebilirsiniz burda







Mesudiyeden çıktım ve artık feribotla Bodruma gitmek için Karaköye doğru yol aldım.Yolumun üstünde ki sanayiye uğradım  kırılan parçanın yerine bir tane bulabilir miyim diye.Şansıma gittiğim dükkanda ki abimizde eski bir bisikletçi çıktı ve yaptığı turlardan bahsetti ve yardımcı oldu.Vedalaştıktan sonra tam sanayiden çıkarken başka biri  durdurdu ve iki dakika onu beklememi istedi bende tamam dedikten sonra bekledim iki dakika sonra yanıma geldi ve selamlaştık tanıştık isminin Cemil olduğunu ve bisikletçi olduğunu girdiğim dükkanın yanındaki marangozun da kendisinin olduğunu öğrendim biraz muhabbet ettik ve evine yemeğe davet etti..bisikleti dükkanda bırakıp motorla eve doğru yola çıktık.bahçeli müstakil güzel bir evleri vardı doğayla iç içeydiler.meyve ağaçları da vardı.İnanılmaz hayat dolu ve neşeli insanlardı.  yemek yedikten sonra biraz muhabbet ettik.Bir kaç yıl önce Datçadan İstanbula bir kış günü tur yaptığını öğrendim.Kısacası Bisikletçi bir aileyle beraberdim. Bu beni inanılmaz mutlu etti.Geceyi orada geçirmem için teklif ettiler ama zamanım kısıtlı olduğundan geri çevirmek zorunda kaldım.Kalmak da istiyordum ama kısmet değilmiş. Sağolsun bu güzel insanlar beni daha da mahçup ettiler bir saklama kabına  fındık,badem,kuru üzüm doldurup verdiler yolda enerji versin diye.Vedalaştık ve feribota doğru yol aldım.Limanı bulmakta zorlandım lehva yoktu ve yollar da sürekli yol ayrımı vardı.Üstüme atlayan köpekte cabasıydı.
Hediye Kaşığımla:)

Feribotla bir, bir buçuk saat sonra Bodruma ulaştık.Bizi ilk karşılayan bütün ihtişamıyla Bodrum Kalesi oldu.Çarşının içinde indiğimiz için hemen dolaşmaya başladım ve ardından tarihi yerlere gitmek için yola koyuldum.Sırasıyla Bodrum Antik Tiyatro,Bodrum Kalesi,Su Altı Arkeoloji Müzesi,Zeki Müren Sanat Müzesi..bunlardan bazılarını ise ertesi günün sabahında gidebildim.
Ah Bodrum kalacak sahilin yok hepsini masalar işgal etmiş,Benzinciler zalim olmuş,oteller soymak için seni bekliyorlar..Heybem yırtılmıştı eşyalarım düşmek üzereydi gece yarısı olmuştu ve kalacak yer bulamamıştım..En sonunda bir sahil buldum ama Halikarnas Diskosunun müziği içimdeydi sanki :) ama sorun değil o yorgunlukta uyudum yinede..



           Bodrum genel olarak Marmarise göre sahil kısmı daha iyi ve daha sakindi.Lüks yat ve arabalar ilk dikkat çeken şey buraya geldiğinizde bununla beraber en büyük artısı birçok tarihi mekanın burada olması ve Bodrumun karşısında ki adaların manzarası çok güzeldi.
      Öğlene doğru Didime doğru yola çıktım.Milas'a 10 km kala benzincide durup mola verdim su içmek için oradaki adamla kısa bir sohbetin ardından bana diğer yoldan(köy yolu)gitmem takdirinde yirmi km'ye kadar yolun kısalacağını söyledi.Bana da cazip geldi. Rotamı değiştirip Milas'a uğramadan uzunca bir süre düz gittikten sonra önümde aşmam gereken koca bir dağı gördüm.Aştım derken bir tane daha ve yine bir tane, çok yorgun düşmüştüm geri dönüp anayola çıkamazdım devam etmem de çok zordu. Dağ yoluna girmiştim bilmeden kısa diye ve yol ayrımlarında lehvalar yoktu. Suda bulamıyordum bir kaç tane küçük kasaba dışında ıssız bir yerdi..Beni oraya yönlendiren adam acaba bilerek mi yaptı bunu bilmiyorum ama mantıklı bir insan bisikletli birini o rampalı dağ yoluna göndermezdi her ne kadar anayol yirmi km uzun da olsa düzdü daha güvenli ve su bulma imkanı vardı. Gerçekten de inanılmaz derece pişmandım bu yola girdikten sonra bir daha asla anayoldan isterse 50 km kısa dahi olsa bile çıkmamaya söz verdim kendime.Su olmadan gitmek o sıcakta inanılmaz zordu bunun yanında yedek iç lastiğim de kalmamıştı.. lastiğin patlaması durumunda yola devam etmem çok zor olacaktı havada kararmaya başlamıştı iyice.En son ki rampadan aşağıya doğru salındıktan sonra Akbük'e geldim daha yirmi km vardı ve fazlada zamanım olmamasına rağmen sanki didime varmış gibi inanılmaz derece mutlu oldum çünkü artık düz ve asfaltı yoldaydım herşeyden önce bir merkezdeyim. didime vardığımda artık hava kararmıştı ve eve de varmıştım. 4 yıl önce gitmiştim arkadaşımın yazlığına ve 4 yıl sonra tekrar oradayım biraz duygulandım güzel günlerim geçmişti çünkü orada. üç,dört gün kaldım iyice dinlenip kendime geldim.Enerjimi topladım ve İzmire doğru yola çıktım.

Dağın kum hali

Didime giderken bitmek bilmeyen o rampalar












Saat on iki gibi Didimden çıktım ve İzmir'e doğru pedallamaya başladım Artık önümde
 ufak tefek rampalar dışında yolum düzdü. Söke'ye vardım ve Otobana doğru ilerlemeye başladım. Germencik'ten Otoyola girdim bu yasaktı ama mecburdum çünkü hava artık iyice kararmaya başlamıştı ve Selçuk üzerinden gittiğim taktirde sürekli rampalar çıkacaktım buda hem yorucu hemde zaman kaybı olacaktı.Germencik gişesinden geçtikten sonra baya ileride çokta dik olmayan bir eğimli rampa çıktı tırmanışa geçtiğim anda arkamdan bir araç yanaştı(otoyol görevlileri)buradan gitmemin yasak olduğunu ve ilerideki tünelden de geçişime izin 
veremeyeceğini söylediler.geride dönemezdim. Öğrenci olduğumu Tur'da olduğumu paramın kalmadığını ve söyledim o nedenle bugün İzmir'e eve varmam gerektiğini söyledim.Onlarda anlayış gösterip Bisikletimi arkaya atıp tünelden geçirip ilk çıkışa kadar yirmi km gittik.ardından yoluma devam ettim ilk mola yerinde durup dinleyip yemek yedikten sonra  hava kararmıştı.Otoyolu tercih etmemde ki diğer en büyük etken ışıklandırmalı diye düşünmüştüm ama yanılmışım sadece park yerleri ve otoyola giriş çıkış ve İzmir'e giriş kısmında vardı.Diğer yollar karanlıktı.İnsanların düşündüğünün aksine bence en güvenli yollar Otoyanlardır çünkü yollar üç şerit ve bunun yanında güvenlik şeridi de oldukça geniş trafik tehnadır ve genelde araçlar orta ve sol şeritten gidiyorlar aramızda baya geniş mesafe bulunuyor. Karayollarında ise bunun tam aksi söz konusu.Güvenlik şeridi alabildiğine küçüktür ve arabalar dibinden geçiyor resmen.Bunun dışında rampalarda otoyollarda normal yola göre çok daha kısa ve eğimi çok daha azdır..Tek sıkıntı park yerleri arasında ki mesafe..o nedenle bol bol su olsun yanınızda..
Gece on iki  gibi Işıkkent gişelerinden giriş yaptım ama tam çıkışta polis vardı ve yasak olduğundan beni durdurdu ceza yazacak sandım ama umduğum gibi olmadı.O'da merak etmiş gecenin bu saatinde bisikletle burada ne yaptığımı sordu verdiğim cevaplara biraz hayret ve şaşkınlıkla güldükten sonra ilk levhadan Buca'ya çıkabileceğimi söyledikten sonra otuz beş, kırk dakika sonra artık evdeydim.

















Teknik bilgilere gelecek olursak ortalama bir saatte on beş ila yirmi km arasında yol alıyordum bunun içinde ortalama hız yirmi ile otuz  km arasında gitmeye göre değişiyordu normal günlük kullanımda bu rakamlar az gibi görünse de bu ortalama günde en az on iki-on dört saatini bisiklet üstünde geçirildiği düşünülünce molalar,yemek için durma,rampalar,yorgunluk ve bisikletteki ağırlık hesaba katınca gayet iyi bir performans

İlk gün daha doğrusu ayın beşinde akşama doğru çıktığımda ertesi gün akşam sekizde vardığım yer kalkandı aşağı yukarı otuz saate yakın sürede yatmada dahil buna iki yüz on km üstünde yol gitmiştim.

ikinci gün seksen km yol aldım bu ilk güne göre çok daha azdı ve aynı derece daha az yorucu



 Dalaman'a kadar zorlandım ama sonrasında rahat bir şekilde devam etti yolculuk

Köyeceğizden Datça 130 km+50 ben üstüne ekledim.Marmaris giriş çıkışı mesudiye ye gidip gelmek çok yorucuydu
Gittiğim yolun sağındaki sarı yol ise anayoldu eğer google maps'ten bakarsanız anayolun düz benim gittiğim yolun engebeli olduğu net bir şekilde görebilirsiniz.
normalde araba bu kadar kısa zamanda gidemez ama otoyol olunca:)



yemek yeme konusuna gelince dışarıdan yerseniz sürekli ve turunuz da uzunsa gerçekten çok paraya ihtiyacanız var demektir:) ama daha ucuz ve ekonomik olsun derseniz tavsiyem bir saklama kabı almak ve kahvaltı için zeytin ve marketlerden bir kaç günlük ihtiyacınızı karşılayacak şekilde açık peynir almak bununla beraber mola verdiğiniz yerde bir kaç domates ve salatalıkla güzel bir kahvaltı yapabilirsiniz hem ekonomik hemde karın doyurucu ve güzel. ben sabahları ve öğleyi böyle geçirdim. Akşamları ise Konserve pilaki,ton balığı vb şeyler yiyerek geçirdim ve suya para vermedim neredeyse çünkü suyu hazır almaya kaldığınız takdirde para yetişmezdi.



Bu Şarkı Tüm Gezginlere Gelsin





2 yorum:

  1. turunuzun tam tersini ben yapmayi dusunuyorum, fakat 16 yasindayim, sizce konaklama vs. sorun olut mu

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bir sorun olacağını pek düşünmüyorum ama yine de dikkat etmek lazım.Yaşını göz önüne alırsak bir arkadaşla gitmen daha iyi olacaktır.

      Sil